15 Temmuz 2016

Sonbahar, İnsan ve Yaşam

"Sonbahar, hayatı sona bağlayan bir köprü mü?" Diye düşündüğüm olur kimi zaman. Dalından kopmuş san yaprakların deli rüzgâr önünde uçuşu, savruluşudur, belki de beni bu algıya taşıyan... Ne de olsa o yapraklarla aramızda bir can benzerliği var. Sahi o yapraklardan farkımız ne? Ki, yurdumuzdan, yuvamızdan koptuğumuz zaman...

Edebiyatımız sonbahar yerine, "HAZAN" sözcüğünü kullanır. Divan şiirimizde hazan sıkça geçer. Efkârlanan kimi şairler, doğasal olaylarla kendi ömürleri arasında bir benzerlik kurarlar. Bu yüzden ki insan ömrünün sondan önü, hazan mevsimine benzetile gelmiştir. Hazan, hastalıklı san beniz, aynlık, hüzün ve de ölüm gibi mazmunlan çağrıştırır. Bu yüzden ki her ömrün bir hazan vakti var; ölüm önü, bizi kendimizle yüzleştiren, empati kurduran...

Hele de yazdan kalan diri yeşil yorgun düşmüşse sanda, erguvanda. Bu, aynlığm, gurbetin, hüznün ilk işareti sayılır mı? Bu nedenle insan, doyumsuz geçmiş ömrünü sorgulamaya alır mı bilemem... Balanız Divan Şairi Nabi ne diyor? "Bağ-ı dehrin hem hazanın hem bahamı görmüşüz/ Neşâtın da gamın da rüzgârın görmüşüz"(Dünya bahçesinin hem hazanını hem baharını görmüşüz/ Neşesini de kederini de rüzgârını görmüşüz/)

Divan şiirinde hazan sözcüğü, yalın kullanıldığı gibi daha çok terkiplerde geçer. Deyim içinde de rastlanz ona. Birkaç örneklemede bulunursak:

Hazan-dide: Hazan görmüş, saranp solmuş.
Hazan-gâh: Hazan görmüş, felâkete uğramış, yer, dünya.
Hazan-lika: Hazan yüzlü, soluk benizli.
Hazan-nûmâ: Sonbahar görünümlü, hüzün verici.
Hazan-resîde: sonbahara ermiş, saranp solmuş.
Hazan yaprağı gibi titremek: Korku, üşüme vb. sebeplerle çok titremek.

Biraz da edebiyatm sanalından, hazanın şansından sıynlıp, sonbahann-güzündeki gerçeğe, hayatın içine dönelim:

Sonbahara Anadolu halk dilinde "GÜZ" dendiğini, çok yaygın bir kullanımı olduğunu da biliriz. Bu kullanım, bir kestirme kolaylığı mı yoksa yazla-güzün armonik uyumu mu? Anadolu insanın konuşma pratiğindeki şiirselliği de yabana atmamak gerektiğini düşünüyorum. İrdelenebilir elbette...

Anadolu'da güz mevsimi, doğaya sarının ve erguvanın hakimiyetiyle başlar; kimi yıllar aralık sonuna kadar sarkar. Genelde güneşli ve ılık geçer. Bu yüzden bir memnuniyetin ifadesi olan "PASTIMA YAZI" yakıştırması da yapılır, güz için. Güz bende biraz da telaşe algısıdır. Bu mevsimde kış hazırlıkları başlar, ikinci ürün hasat'ı derlenir. Anadolu kırsalında, kasaba ve kent varoşlarında kış için zahire tutma geleneği ve telaşı sanp-sarmalar insanımızı. Toplumsallığın dayanışmanın, güvenin çok canlı örnekleri verilir, "İMECELERDE".. .Anadolu imecesini çok önemsiyorum. Halkımızın el ve iş birliği, onu toplumsallığa ve toplumsal barışa taşıyan çok önemli bir işlevselliktir. Bence... Bu mevsim, yaz ve güz bereketinin derlenip-toparlandığı ve kilerlere depolandığı bir zaman dilimidir. Öndeki kısır, acımasız karakışta diri kalma adına, tedarikli ve tedbirli olma sorumluluğu, Anadolu insanın en güzel yanı olmalı demek geçiyor içimden. "Karıncadan ibret al, yazdan kışa hazırlan."Atasözümüzü de anımsayarak.

Gelişen sanayinin oluşturduğu mega kent tüketici toplumlarının her mevsim gereksinimlerini karşılayan marketler, PİAZZA-AVM.'ler açılsa da Anadolu kırsalında, büyük kent varoşlarında zahire tutma ve imece geleneğinin nice güz mevsimlerinde devam edeceğini düşünüyorum. İnsanoğlunun kendi ürettiğini tüketmesinin zevki, tadı bir başkadır, herhalde onlar için...

"Güz gelende elimiz bolluğa çıkar, çocukları bir baş-göz(evlendirme) eder, mürüvvetlerini görürüz, inşallah!" Duası da bizim insanımıza hastır. Görülüyor ki güz, salt zahire yapma değil, bir o kar da varsıllık, düğün-dernek, eğlence, sevinç ve mutlulukları paylaşım mevsimidir.

Tarihin derinliklerine indiğimizde ilkel inanışların oluşumunda mevsimlerin önemli bir işlevi olduğunu görürüz: Anadolu Firikleri, sonbaharda Tanrıları tartışmaya başladıklarına, kışın küsüştüklerine, baharda barıştıklarına inanırlardı. İlkbaharda doğanın yeniden dirilip, yazda bereketlenmesini, bu barışa bağlarlar, her ürünün Tanrı'sı için ayinler düzenlerdi.

Sonbahar ve insan konusunda daha çok şeyler düşünülüp, söylenebilir. Ancak bir dergi yazısı için bu kadarının yeterli olacağı düşüncesiyle "Sonbahar" başlığında topladığım bir şiirimin son bölümüyle konuyu bitirmek istiyorum:

(...) Gün gelir/ Diri yeşil/ Yorgun düşer sarıda erguvanda/ Titrer gecenin elleri bıçak gibi ayazlarda/ Bir de güzden kışa sarkan hüzün var ya/ Hazin bir şarkıda veda eder yaşama...

Mustafa OKUMUŞ

Mevsimler Dergisinden Alınmıştır.
www.mevsimler.org

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder