23 Aralık 2011

BEYAZ KATİL !

   -Neden bana suçluymuşum gibi bakıyorsun? Bütün bunları yapmak zorunda kalan ben miyim?
   -Suçlusun!
   -Değilim... Olmamalıyım!
   -"Sen neden bahsediyorsun, Allah aşkına. Ben neden bahsediyorum. Soğuk bir bakış. Karamsar gölgeler. Sessizlik. İçinde kıpırdayan tüm hislerin, soğuk kanlı ve meçhul katili... Koridorların en ıssız köşesinde ve ilk yabancı kalabalığın yoğunluğunda gözlere ilk baktığında ortaya çıkan katilin ilk kurbanı. İkinci. Üçüncü. Dördüncü. Beşinci...

Sen ne diyorsun Allah aşkına, ben ne diyorum. Bu üzerindeki ütülü pantolon. Beyaz gömleğin. Simsiyah gölgene giydirdiğin bu beyaz kefen. Parlayan boyalı ayakkabıların. Taze mezar toprağına ayak izi bıraktığın ayakkabıların. Hepsi yalan. Suçlu ruhuna giydirdiğin bu ütülü pantolon, beyaz gömlek gibi yalan. Suçlusun!"

Loş bir odanın duvar dibindeki masadan kalktı. Ona doğru yaklaştı. Hafif eğildi. Gözlerinin içine doğru baktı ve hırsla dolu titreyen kısık bir sesle konuştu:
   -"Bütün bunlardan dolayı beni suçlayamazsın!"
   -"Sen neden bahsediyorsun Allah aşkına, ben neden bahsediyorum. Bir gün 1000. kurbanını vurduğun gün içindeki katili saklamak için yine o ütülü beyaz gömleğini giydin. Telaşla eve geldin. Cebinden dağınık anahtarları çıkarıp kapıyı açmaya çalışırken, kendiliğinden açıldı kapı; biri daha önce davranıp otomatiğe basmıştı. Bir başkası için mi? Çevrene bakındın. Kimseler yok; kimseler izlememişti seni. Tam merdivenleri çıkıyordun ki, kulaklarını tırmalayan bir sesle irkildin. İkinci katın koridorunda bir çocuk sesleniyordu. Küçük tatlı bir erkek çocuk. Yoluna devam ettin. İkinci katta onunla karşılaşınca gözlerine baktı. Gülümsüyordu. Üzerine giydiği resimli gömleğinin içinde sana bakıyordu. Gülümsüyordu. Ayaklarının dinibde bir kedi kamburunu çıkarıp mırıldayarak dolaşıyordu. Kimdi bu çocuk? Gülümsüyor ve gülümsemesiyle birşeyler anımsatıyor yada anımsatmak istiyordu. Ve sen gözlerine bakamadın. Sustun. Yanından geçip merdivenleri hızla çıkıp, kapı önünde durdun. Kalbinin hızla çarptığını farkettin. Sonra kapıyı açıp içeri girdin. Adeta birinin de seninle girmesini önlemek için kapıyı hızla kapattın. Yerde bir mektup; birden heyecanlandın. Ellerin titredi. Mektuba uzanıp aldın. Sana olmadığını öğrenince rahat bir nefes aldın. Kapının altından tekrar geri ittin. Yatak odasına girip ayakkabılarının bağlarını çözmeksizin ayağından sıyırıp attın ve karyolanın üzerine bıraktın kendini. Bütün günün canlandı gözünde. Koridorun karşı ucundaki siyah gözlü esmer kız. Hızla geçtiğin sokaklar. Ütülü pantolon. Beyaz gömlek. Yatakta sağdan sola, soldan sağa döndün. Adeta farkında olmaksızın sağa sola vurdun ellerini. Bu ne kadar karanlık. Loş bir oda. Siyah gözler. Koridorun sonundaki kız. Beyaz gömlek. Siyah ayakkabıların. Daha sonra sen... Sessiz duruşun. Sahte gülüşün. Ütülü pantolon, beyaz gömleğinle bir katil.

Karbeyaz bir gömlek, daha sonra beyaz yakalar. Karbeyaza konup konup kalkan gözler.
   -"Demek böyle."
   -"Evet böyle!"
   -"Beyaz gömlek. Evet. Giydin. Evet. Bir hortum gibi gözleri üzerine çektin. Gözlere battın. Birilerinin gözleri kamaştı. Bakamadı. Kamaştı. Sadece senin gözlerin... Peki bu gömleğiniz niçin karbeyazı?"
   -"Böyle hoşuma gidiyor."
   -"Böyle hoşunuza gidiyor...? Böyle hoşunuza gidiyor demek. Esmer bir yüz, siyah gözler, siyah saçlar. Yaş? Önemsiz. Demek bu kar beyazı..."
   -"Evet bu kar..."
   -"Sorulara karşı gülümsemeler de beyaz. Hiç birşey sezinlenmeyen, gene de birşey sezinleyen kuşkusuz, saf beyaz. Demek siz beğendiniz. Demek bu beyaz yakalar. Sipsivri. Başkalarının gözüyle aynaya baktın, beğendin ve giydin. Başkalarının dikkatini çekmek için. Tabii kar beyazı. Başkalarının da beğenmesini istedin tabii. Beyaz dikkat çeker. Beyaz sende hangi görüntüyü uyandırır? Beyaz görürsen neler düşünür, neler geçirirdin içinden?"
   -"Bilmiyorum."
   -"Bilmiyorsun demek. Saf bakışlar. Beyazın bütün çeşitleri. Ne kadar çok beyaz. Hep bir araya toplansalar. Ber araya bütün beyazlar. Beyaz gülümseme. Beyaz gömleğinin sivri yakaları, kalkıp iniyor, havalanmak istiyor. Karbeyazın ardına takılıp yürümek, ardı sıra koşmak istiyor. Hop hop hopluyor, sıçrıyor. Diri ve dingin. Derken beyazları saymaya başlıyor karbeyaz gülümseme. Kar beyazı, süt beyazı, gözlerinin beyazı..."
   -"Göz mü? Ne gözü?"
   -"Koridorun sonunda. Esmer kız. Kara gözlerinin beyazı. İşte o göz. Sıcak bir göz."

Sen neden bahsediyorsun Allah aşkına, ben neden bahsediyorum. Sen diyorsun ki... Ben diyorum ki... Bu karbeyaz gömleği giydin ve aynaya baktın ve kendini güzel buldun. Kendini tanıdın aynada. Kollarını boynuna dolamak istedin. Durgun ve berrak bir pınar gibiydi ayna. Henüz yaylalarda ve kırlarda otlayan hiçbir haynanın, havada uçan bir kuşun ağzı ve hiçbir yaprak sularını bulandırmamıştı. Siyah gözler ve yasemin beyazlığında dişler ve seyrek rastlanır bir mermerden yontulmuş gibi esmer bir yüz karşısında vecde daldın, birçok defalar içini yakıp kavuran bir arzuyla onu sarmak istedin. Ama her seferinde aynanın yüzü aşılmaz bir duvar gibi dikildi karşına, seni ondan çekip aldı. Utandın, aşağılanmaların utancını nerelerde sakladın? Her seferinde ona kavuşmak için can attın. Koridorun sonundaki narçiçeği güzelliğinin mağrur duvarı karşısında ona ellerini dokunduramadan, ateş karşısında bir balmumu gibi eriyip gittin.

Sonra bir gün bir kadın falına bakmıştı. Parkta çimenler üzerinde oturuyordun. Bir çingene kadın karşına gelip diz çöktü. Yanında beş-altı yaşlarında beyaz tenli şirin bir kız vardı. Bu kız çok beyaz, ne güzel bir kız bu böyle diye içinden geçirdin. Biz çingene değiliz, dedi. Ve falına bakmak istedi. Koynundan bir bez çıkarıp bir gazete serdi yere. Bir kese içerisindeki baklaları kağıt üzerine boca etti. Baklalardan birini alıp uzattı. Eline baktı. Elini yumdu sonra senin. Baklaları toplayıp rastgele gazetenin üzerine serpti. Falını okudu. Kahverengi gözlerine baktı. Kahverengi gölerinin içinde siyah gözler olduğunu söyledi. Siyah gözlü esmer bir kız olduğunu...

Sen ne diyorsun Allah aşkına, ben ne diyorum. Bu karbeyaz gömlek. Böyle sivri yakalar. Gözlere batıyor. Suç mu? Suç değil tabi. Değil. Bir gece uyuyamamak, neden uyuyamadığını bilmemek. Sağdan sola, soldan sağa dönüp durmak yatakta, kitap okumak, uyuyamamak. Sonra fırlayıp kalkmak yataktan. Sırta karbeyaz bir gömlek geçirmek. Issız yollarda bir o yana bir bu yana seğirtmek. Neden seğirttiğini bilmemek. Suç değil bir sabah pembe düşlerinden uyanmak. Anımsamak; siyah dalgalı saçları, esmer bir yüz, siyah bir göz. Güzel bir kızın peşi sıra yürümek. Adımlarını onun adımlarına göre ayarlamak. Suç değil tabi. Hani elindeki kırmızı bir gülü, onun sırasına bırakmıştın. Sonra onun gülü alıp burnuna götürdüğünü, koklayıp masa üzerine, hemen önüne bıraktığını seyretmiştin. Düşlemiştin sonra; bir kayıkta sen ve bir başkası. Elini kayığın kenarından tuzlu sulara daldırmış sonra kadifemsi bir yüze bir isim yazmıştınız. Sonra bir şarkı mırıldanmıştın, bir gondola benzemişti kayık. Fenerler yanmış, fenerler sönmüştü. Suç değil tabi.

Gözlerine baktı ve ayağa kalktı. Burun buruna gelmişlerdi ve devam etti:

Susuşun. Öyle soğuk duruşun suç. Durgun yüzün, donuk bakışınla gözlerin suç. Evet. Sen bir KATİLSİN!!!..... Ona sevdiğini söyleyemediğin gün anlamıştım bunu. Sen içindeki bütün güzel duyguların katilisin!
   -"Hayır!!! Değilim!!! Olmamalıyım!!!
Sinirlerine hakim olamıyordu. Bütün vücudu titriyordu. Yanındaki sehpanın üzerinde duran ağır cam vazuyu aldı. Ve bütün gücüyle karşısındakine fırlarrı...

Loş odadan geriye, kırık bir ayna, yapayalnız bir adam kalmıştı.

* * *

bookworm'un anılarından...

1 yorum:

  1. Yazılarınızı gityat.com ' da paylabilir, kendi kanalınızı oluşturabilirsiniz. Sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyarız.

    YanıtlaSil