Hayat farklılıkları ile güzeldir. Farklılık hayatın doğasında vardır. Allah her insanı farklı yaratmıştır. Bu yüzden her insan başlı başına bir âlemdir. Bu alemde insanın kendine yapacağı en büyük yatırım ise kendini tanıyıp kendi olmasıdır. Kendi olmak, sizi siz yapan , sizi yığınların içinden ayırıp farklı ve özgün kılan özgürleştirici bir eylemdir. Bu eylem ki , insana kendisi olarak var olma ve kendi kimliğini inşa etme cesaretini aşılar. Ralph Emerson ‘’ sürekli sizi başka birşey yapmak isteyen dünyada kendin olabilmek en büyük başarıdır ‘’ der.
Çağ insanının huzursuzluk sebeplerinden biride kendi olmaması yada olamamasıdır. Kendi gibi olmayanlar , perde gerisinden kendilerini sevmediğini haykıran dilsizlerdir. Kendi bedenlerinde azınlık hayatı yaşayanlardır. Bu tarz yaşamları ile mutsuzluğa davetiye çıkaranlardır. Onlar, hal ve koşullara göre şekil alanlardır. Kendi ruh dünyasında farklı bir kişilik oluşturarak o tarz içinde yaşayan sanal huzur avcılarıdır. Bu halleriyle öz benliklerinden o kadar uzaklaşırlar ki, yıllar sonra geriye bakıp yılların muhasebesine yaptıklarında, bu ben miyim diye şaşkınlık ve biraz da hicap içinde , geçmişin sayfalarında hayretle seyre dalarlar kendilerini. Kendi olamayanlar, umutsuzluk, çaresizlik , mutsuzluk ve değersizlik girdabına saplanmışlardır . Onlar kendinden kaçmaya çalışarak, kendilerini inkar etme dileğini göğe savuranlardır. Çünkü kendi olamayanlar başkaları da olamazlar. Onlar ancak başkalarının taklidi ve gölgesi olabilir. Bu durum ise kişinin varlığını yok sayması anlamına gelir. Tolstoy’un bir sözü vardır: "insanoğlunun değeri bir kesirle ifade edilecek olursa, payı gerçek kişiliğini gösterir, paydası da kendini ne zannettiğini. Payda büyüdükçe kesrin değeri küçülür."
Kendi olanlar gerçek anlamda farklı olanlardır. Her canlı kendine özgü özelliklerle donatılmıştır. Bunları fark edip en verimli şekilde kullanabilenler kendisi olmaya başaranlardır. Bir zaman kaplanlarla aslanlar savaşmış. Aslanın biri ağır yaralanmış. Bir ağacın dibinde kurtarılmayı beklerken, uzaklardan bir tilki çıkagelmiş. ‘’ Fırsat bu fırsat işte !’’ demiş kendi kendine ve hemen su taşımış kan kaybeden aslana. Tilki bir daha yakalayamayacağı altın fırsattı değerlendirmek istemiş. Öyle ya aslan, tilkinin ocağına düşmüştü ve onu kurtarırsa tilkiye borçlanacaktı. Tilki su taşımış, yaralarına pansuman yapmış, masaj yapmış, ama olmamış. Kan kaybından ölmüş koca aslan. Tilki etrafta bakıp kimseciklerin olmadığını görünce hemen aklına bir hinlik gelmiş. Aslanın kalbini söküp kendi kalbiyle aslanınkini değiştirmiş. O artık aslan yürekli bir tilki olmuş. Cesur adımlarla ormanda dolaşmaya başlamış. Olup biteni başından sonuna kadar izleyen kurt ansızın tilkinin karşısına dikilmiş ve boynundan kavradığı gibi aslan yürekli tilkiyi al aşağı etmiş. Tilki pençe attığını düşünerek ince ayaklarıyla kurda vurmaya başlasa da kurt tilkiyi ayaklarından yemeye başlamış ve ona ‘’ Yarım bir aslan olmaktansa, tam bir tilki olsaydın, en azından kendin olur ve kaçmayı akıl edebilirdin tilki kardeş. Bu sana ders olsun. Sen sen ol ve Kendin ol. Kendi yüreğinden başka yürek te taşıma ‘’ demiş. Her insan evren orkestrasında bir enstürümandır. Kendi orijinal sesini çıkarmalıdır. Fülüt olup ney sesi çıkarmaya kalkanlar, hikayedeki gibi aslan yüreği takan tilki gibi şaşkın ve acı dolu bir yaşama mahkumdurlar.
Kendi olmak özgüvenin yansıyan ışığıdır. Siz sizsiniz ve sizden dünyada sadece bir tane var. Öyleyse bu orjinalliğin değerini bilmeyip taklit olmak niyedir. Özgün ve özgür olmak isteyenler kendi olmalıdırlar. Mevlana “Canında bir can var, o canı ara. Beden dağında bir mücevher var, o mücevherin madenini ara. Gücün yeterse ara; ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara..” diyerek ruhu ve bedeni başkalarında olanları, kendi olmaya davet etmiştir. Ne mutlu davete icabet edenlere…
Aydın Uzkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder