Kimse tahmin eder miydi ki benim okuma yazma işini amcam çözecek diye. Nasıl mı? Anlatayım: Pazar günü bahçede oyalanıyorum; o gün amcam da çalışmıyordu haliyle. Artık lojmanın neresine spor tesisi yapacağını mı düşünüyordu, bilmiyorum; bir ara dışarı çıktı, yanıma geldi. "Avcumun içinde ne var; bil bakayım" dedi. Göksel mi yoksa amca, bana kızı mı getirdin, diye boynuna sarılacak hâlimiz yok elbet, birkaç şey attım, tuttum, bilemedim. Haklıyım da açtığında daha önce hiç görmediğim, kırmızı, değişik bakalitten sapı olan, çok güzel, bakanın hele benim yaşımda birinin gözünün alamayacağı bir çakı duruyordu avcunun içinde.
Çakı ışıl ışıl, kıpkırmızı parlıyor. 0 güne kadar hiç çakı görmediğimizden değil; bizzat kendimiz çakıyız; ama meret gerçekten gözalıcı. Alıp yakından baktım okula götürmek ve sınıftakilere göstermek için; yanıp tutuşulacak bir şey. İçim gidiyor, amcama da bir şey diyemiyorum. "Kırmızı kurdele alırsan bunu sana veririm" dedi. Yalnızca; "Gerçekten verir misin?" dediğimi hatırlıyorum. Amcam da pilavdan dönenin kaşığının sağlam kalmayacağını biliyor olmalıydı ki "Söz" dedi.
Sarı Siyah s.163 (Ahmet Nacar / Ahmet Şerif İzgören)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder