Adamcağızın biri geceyi ıssız bir kırda geçirmek mecburiyetinde kalmış. Fakat yırtıcı hayvanlardan korktuğu için büyük bir ağaca çıkmış. Bakmış ağacın dibinde bir kötürüm tilki yatıyor. "Bu tilki acaba ne yer, ne içer?" diye merak etmiş. Az sonra bakmış ki, uzaktan arslan geliyor. Ağzında ceylan var. Arslan ağacın dibine gelmiş, ceylanı parçalamış, yiyeceği kadarını yemiş, çekilip gitmiş. Ardından tülki sürüne sürüne ceylanın yanına varmış, artıkları yiyerek karnını doyurmuş. Ağacın üstündeki adam "Demek ki, kötürüm bir hayvanın bile yiyeceğini Allah ayağına gönderiyor; onu aç bırakmıyor. Öyleyse ben niye böyle çalışıp yoruluyorum? Bundan sonra ben de bir köşeye çekilip bekleyeyim!" diyerek yolun üzerindeki mağaraya çekilmiş. Bir gün, iki gün, üç gün beklemiş. Gelen giden yok. Açlıktan baygın düşüp uyumuş. Rüyasında kendisine şöyle denildiğini işitmiş: "Ey budala adam! Ne yatıp duruyorsun? Kalk! Vücudun sağlamken bu miskinlik niye? Niçin kendini sakat tilkinin yerine koyuyorsun? Git arslan gibi ol da, avının artığıyla başkaları geçinsin!"
Hikâye düşünenler, düşünebilenler için hakikaten ibret dolu... Günümüz insanının neredeyse tek hastalığı tembellik, hazırcılık, rahatlığına düşkünlük... Doğru oturup doğru konuşmak gerekirse, çok çalıştığını söyleyenler de aslında sinsî tembelliğin esaretindeler. Bu sebeple dünyayı yöneten şirketler çalışanların performans ölçümlerini 1 yıldan 6 aya, sonra 3 aya, son olarak da 1 aya düşürdüler. Kim bilir belki yakın gelecekte kişinin gerçek performansı, verimliliği, üretkenliği saat başı ölçülecek. Çünkü çalışır görünme rolünü üstün başarıyla oynayan, işyerinde usta oyunculara taş çıkartacak bir tiyatro sergileyen çalışan kılıklı oyuncular az değil... En iyisi miskinliği bırakmak, kendimizi sakat tilkinin yerine değil de arslanın yerine koymak, onun bunun artığıyla geçinmek yerine başkalarına faydalı olmaya çalışmak. Çünkü "Kendisini başkalarının kurtarmasını bekleyenler yalnızca kölelerdir." (Voltaire)
Abdulkadir Akgündüz (Genç Beyin'den)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder