25 Haziran 2013

Doğmamış Bebeğe Mektuplar

Bebeğim,

Bir insanın yeryüzündeki tüm istekleri, dualarından ansızın el etek çekebilir mi? Elbette çeker. Çünkü hayalime düştüğün günden beri, avuçlarım semaya hep senin için açılır oldu.

İnsan, başını yastığa koyduğu her gecenin sabahında hep aynı düşten hep aynı düşe uyanır, aynı umuda sarılır ve hep aynı misafiri bekler mi? Elbette bekler. Çünkü ben, doğan her günün seni bana getirmesi için dua ediyorum ve biliyorum ki geleceksin.

Apansız ağlayışın, kaygısız gülüşün, ağzında cennet ve teninde gül kokunla geleceksin… “Agu” diyecek, “baba” diyecek, tıpkı bana benzeyeceksin.

Ipıssız, köhne ve kimsesiz bir istasyonda, hiç gelmeyecek bir tren seferini bekleyen bir yolcunun çaresizliğindeyim şimdi. Her taraf karanlık… Hava soğuk ve kurt ulumaları çalınıyor kulaklarıma. Çekirgelerin ötüşü, sensizliğin ağıtını yakıyor bana.

Kanıyorum bak, her yanım kızıl kan içinde.
Kanıyorum gördüğüm o düşe hemen, her seferinde.
Oysa hiç kanamıyorum o eşsiz gülüşüne.
Ne kanmak düşlerime ne kandırmak kendimi ne de kana kana doymak sana… Eviriyorum, çeviriyorum koskoca bir hiçlik elimde.

Gel artık…
Gitmeler vadetmeyen gelişlerinle gel…
Gel ki her günümüz, bayram sabahı olsun…
Meleklerden emanet saf beyazını al gel ki bu can, tende dursun.

Baban.

AHMET KARAYÜN / “DOKUZ” ADLI ROMANINDAN / S.176-177

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder