11 Ocak 2017

Kayıp Kent Halfeti

Her yeni yol yeni bir sevda, her yeni varış noktası yeni bir hikâye bana. Yurdumun her köşesi bir başka güzel. Dünyayı gezme arzusu ile yanıp tutuşsam da, söz konusu kendi memleketim olunca defalarca gittiğim yerlerin yollarına yine düşerim tutkuyla.

Bu seferki varış noktamız; Gaziantep'e olacaktı. Daha öncede defalarca gittiğim Gaziantep'in bu sefer beni çeken ve uzun zamandır merak uyandıran taraflarını görmek istedim. Birecik Barajı'nın 2000 yılında hizmete girmesiyle Fırat kabarmış ve çevresini suya boğmuştu. Hemen anladınız değil mi? "Saklı cennet ve "Kayıp kent" olarak da anılmaya başlanan Halfeti'den bahsettiğimi.

Halfeti ilçesi yüzde sekseninin Birecik Barajı'nın yapımı ve evlerinin su altında kalmasıyla, on beş kilometre uzaklıkta kumlan yeni yerleşim merkezine taşındı. Eşsiz taş mimarisi ile yapılmış evleri ve camilerin sular altında kalması ile adından sıkça söz ettirmişti o dönemlerde. Üzerinden geçen onca zaman sonra artık doğal güzellikleri ile anılır olmuştu. Benim de gidip görmemekten duyduğum eksikliği tamamlamam gerekiyordu.



Yerli olduğu kadar yabancı turistlerinde hayli ilgisini çeken bölge, Türkiye'den 11 şehrin dahil olduğu Uluslararası Koordinasyon Komitesi toplantısında "Cittaslow" yani Sakin Şehir unvanını almış.


Gaziantep - Şanlıurfa karayoluna (İpek yolu) 40 km uzunluktaki asfalt bir yol ile bağlanan Halfeti'ye biz Gaziantep'ten tekne ile Fırat üzerinden gitmeyi uygun gördük. Böylece su altında kalan bölgeleri ve doğal güzelliği tamamiyle görebilme şansına sahip olacaktık.

Yol boyunca hava durgun ve keyifliydi. Bu güzel havaya geçtiğimiz yerler hakkında kaptanımızın verdiği bilgiler eklenince daha keyifli bir hal aldı. Konusuna hakim birileri tarafından verilen doyurucu bilgiler eşliğinde gezilen yerler daha akılda kalıcı ve keyifli oluyor.

Halfeti Gaziantep'e daha yakın olmasına rağmen Şanlıurfa'ya bağlı. İçinden Fırat geçen bir yerleşim bölgesi.Tekne ile giderken hem o doğal güzelliklere şahitlik ettik, hem de bir yandan suyun altında kalan okullar, mezarlar, hayatlar, hayaller ve tabii fıstık ağaçlarına.. Suyun çoğalması sebebi ile iklimin ve bitki örtüsünün de değiştiğini öğrendim. Bazı endemic türlerin artık olmadığı bilgisini de verdi kaptanımız.

Birçok antik yerleşim yerinde kurtarma kazısı yapılmış olmasına rağmen kaybedilen tarihsel miras çok üzücü.

Gaziantep belediyesi turizmi desteklemek için birde Sualtına dalış imkânı yaratmış ancak hiç ilgi görmemiş. Son derece üzücü bir durum. Söylenene göre bu barajların inşaası en çok yörede yaşayan bir balık türüne yaramış. "Cero" ya da "Manyar" olarak tanınan bu balık, baraj göllerinin oluşmasından sonra hayli büyümüş.

Zeugma kazı alanının yanından geçtik. Burasıda benim için bir muamma ve mutlaka görmek istediğim yerlerden. Orayı görme işini bir sonraki gelişime bıraktım ki, Gaziantep'e keyifli bir seyahat daha planlayabileyim diye.

Romalılar döneminde Ekamia, Urartı döneminde Halpa ismiyle anılan Halfeti'ye geldiğimizde eski kent merkezinde taş evler dikkatimi çekti. İki katlı orijinal bir mimari yapısı olan Halfeti'de, maalesef çarpık yapılaşmadan dolayı bir karmaşanın içine düştük. Kıyı şeridine yerleşen restaurantlar tamamı ile artık turistik zihniyetle gündelik kazanç peşine düşmüş. Beklentimi tam olarak karşılamadığını üzülerek söylemek isterim. Oysa ki bir kaç dokunuşla bambaşka keyifli bir yer olabilirmiş.

Sokaklarında gezip, yemek molası verdiğimiz Halfeti'den belki de seyahatin en keyifli bölümüne, Rumkale'ye doğru yola çıktık. Rumkale şimdiki halini Asurlular zamanında edinmiş. O dönemde ki adı; Şitamrat'mış. Şehir tarih boyunca Hitit, Asur, Med, Pers, Makedon, Selevkos ve Partlar'ın idaresinde kalmış, sonra Yunanlar; Urima. Süryaniler ise Kal demişler. En son Yavuz Sultan Selim zamanında Urumgala ve Rumkale adları ile anılmaya başlanmış.

Ben Rumkale'ye doyamadım desem yalan olmaz. Böyle bir manzara, doğa. Hava... Tek kelime ile hayran kaldım dediğim yer oldu.

Rumkale'ye geldiğimizde artık teknemizle, kaptanımızla vedalaşıp otobüslerimize bindik. Gaziantep yoluna düşmeden önce Rumkalc'nin panoromik olarak en güzel göründüğü noktaya gidip fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedik.

Keyifli bir Gaziantep seyahatinden sonra aklımda su altında kalan tarih, hayatlar, hayaller... İnsanlar düşüncesi ile baş başa kaldım. Şimdi ise önümde yeni yıl takvimi Zeugma kazı alanını görmek için seyahat planı yapıyorum. Bir sonra ki seyahatte buluşmak üzere…

Işıl Karaçor AKINCI
Mevsimler Dergisinden Alınmıştır.
www.mevsimler.org

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder