Dede ve torunu Mehmet, İstiklâl Caddesi'nde günlük yürüyüşlerine çıkmışlardı. O sıcak yaz gününde İstanbul'un en işlek kaldırımlarından birinde şehrin tüm gürültüsüne kapılmış yürürlerken, yaşlı dedesi Mehmet'e dönerek "Cırcır böceklerinin sesini duyuyor musun?" diye sordu. Mehmet, "Hayır, duymuyorum." diye cevap verdi ve Taksim Parkı'na doğru yürümeye başladılar. Parka geldiklerinde yaşlı adam, Mehmet'i, büyük gölgeli ağaçlardan birinin yanına yanaştırarak az önce kaldırımda sorduğu soruyu tekrarladı, "Cırcır böceklerinin sesini duyuyor musun?" Mehmet, sesi duyuyordu ve şaşkın bir ifadeyle dedesini yanıtladı, "Evet, duyuyorum. "Parktan çıkıp eve doğru yürümeye başladılar. Mehmet, dedesine "Cırcır böceklerinin seslerini nasıl duydun?" diye sordu. Yaşlı adam aniden durdu, torununa döndü ve cebinden madenî bir para çıkardı, havaya fırlattı. Genç adam dikkatlice yaşlı adamın yaptıklarını izliyordu. Hızlı adımlarla yürüyen birçok insan ve kalabalığın içinde, yere düşen paranın sesi yankılandı. İnsanlar dönüp sesin geldiği yöne doğru baktılar. Yaşlı adam kendisine dikkatle bakan torununa döndü ve "Cırcır böceklerinin seslerini, onlara odaklanarak duydum. Neye odaklanırsan veya neyle daha çok ilgiliysen onu duyar ve görürsün." dedi.
Avucunuzdaki Kelebek s.44-45 (Ahmet Şerif İzgören)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder