Yaşamın en temel gerçeklerinden biri de acıdır. İnsan sayısı kadar çeşidi ve yaşattığı duygular kadar hacmi vardır. Hızı ve süresi göreceli olan bir kavramdır. İnsanlar acı ile olgunlaşır. Hayatın heykeltıraşıdır o. Konfüçyüs ‘’Elmas nasıl yontulmadan mükemmelleşemez ise , insan da acı çekmeden olgunlaşamaz ‘’ demiştir. Acılar size, içinizdeki doktor tarafından hasta yanınızı iyileştirmek adına sunulan "acı" bir ilaçtır. O ilaç ki , anlayışlarınızı çevreleyen kabuğun kırılışıdır.
Senai Demirci acıyla ilgili şöyle der ; ‘’ kalbin taraçalarına düşen yağmurlar gibidir acı. Yağdıkça, kalbin toprağına gömülü tohumları uyandırır, vahşi çiçekler açtırır göğsünde. ‘’ Çırak olarak dünyaya gelen insanın ustası acıdır. Bu usta öyle şeyler öğretir ki , yaşam ringinde bir sonraki maça hazırlık bu öğrenilenlerle olur. Bir meyvenin çekirdeğinin, Güneş'i görebilmek uğruna kabuğunu kırmak zorunda olması gibi , acıda insanlar için elzemdir. Bu yüzden acıyla tatmamış olmakta bir acıdır. Acıdan korkmayın. Zaten acılardan korkan kişi korktuğu için acı çekmeye başlamıştır bile. İsmet Özel’e göre acılar ruhun fiyakasıdır. Düşünsenize , eşilip te yaralanarak tohum ekilmeye razı olmayan toprak nasıl verimli olabilir
Dünya hayatını bütün acılardan dezenfekte edilmiş bir yaşam olarak algılayanlar yanılgı içinde olanlardır. Çünkü sızının girmediği yürek, acının girmediği ocak yoktur. Yaşayan hiçbir canlı acıyla tanışmadığını iddia edemez. Tek oğlunu kaybeden Çinli bir kadınla ilgili bir hikaye anlatılır. Yüzyıllar önce Çin’de kadının biri tek bir evladı olan delikanlı oğlunu kaybeder. Acısına dayanamaz. Bir din adamına müracaat eder ve acısının sebebini açıklar, kendisinden oğlunun geri gelmesi için ne gerekiyorsa, büyüse büyü, sihirse sihir, dua ise dua yapmasını ister. Din adamı , kadını dinleyip tüm psikolojisine vakıf olduktan sonra ona şöyle der : Kolay, bunun formülü var, bu formülü uygularsak senin acılarını yok edeceğiz. Yalnız senden bir isteğim var. Bana asla acıyı tatmamış bir evden, bir hardal tohumu getireceksin. Onu, senin hayatından acıyı yok etmek için kullanacağız" der.
Kadın çok sevinir ve hemen bu büyülü tohumu aramak için yollara düşer. Çok güzel, kocaman bir evin önüne gelir .Olsa olsa bu evde dert , tasa ve keder yoktur diye düşünür ve kapıyı çalar."Bugüne kadar asla acıyı yaşamamış bir ev arıyorum. Burası öyle bir yer mi? Bu benim için çok önemli" diye sorar. Onu içeriye alırlar ve "sen yanlış yerdesin" diye söze başlarlar. Daha sonra son günlerde başlarından geçen tüm trajik hadiseleri anlatmaya koyulurlar. Kadın, kendi kendine düşünür. "Bunlar benden daha acılı, bunlara birinin yardımcı olması gerekir." Ve orada kalıp onlara yardımcı olmaya karar verir. Acılarının hafiflediğini görünce oradan ayrılır ve daha sonra hardal tohumunu bulmak için acısı olmayan başka evler aramayı sürdürür. Ama nereye gitse her birinden acı dolu bin bir hikaye duyar. Her gittiği evde kendisinden daha dertli, daha acılı insanlarla karşılaşır. Ancak insanların acılarını azaltabilme işine öylesine kendini kaptırır ki, neredeyse oğlunun acısını ve onu unutturacak olan hardal tohumunu aramayı unutur. Böylece yavaş, yavaş acı, onun hayatından çıkar gider....
Her acı, sinemadaki yer göstericiler gibi gideceğiniz yolu gösterir. Bu yüzden acıları erdem bilip şikayetsiz kabullenenler hedeflerine daha kolay varırlar. Acılar sararıp dökülen ve ezilen yapraklar gibi acı ile yoğrulan hayatlara sonbahar olsa da, ardından gelecek yeni bir başlangıcın ve ilkbaharın da habercisidir. Olgunluk denen en güzel hediyesini bırakarak giderken yanmadan pişirir sizi. Bu pişmişlik hali, hangi acı gelirse gelsin mutlu kılar sizi. Çünkü bilmişsinizdir ki , sizin acınızdan daha büyük acılar vardır.
‘’Acıların sonu yoktur’’ diye düşünmekte bir düşünce kıtlığıdır. Zevkler gibi acılarında sonu vardır. Acılar, siz onların sonu olmadığını düşünürken , yaşadığınız hayat gibi ummadığınız bir anda son bulur. Acılar karşısında saçınızı başınızı yolmanız , acıların değil saçlarınızın eksilmesine sebep olur . Herkesin acıları aynı miktardaki tuz gibidir . Acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Bu yüzden bardak olmayı bırakıp, göl almaya çalışın. Acının dostu sabır ile tanışın ve göreceksiniz ki acımayacak !
Aydın UZKAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder