Rahatlık insanoğlunun hedefine varmasına engel olan zaaflarından birisidir. Hayatta vazgeçilmesi zor olanlar listesinde birinci sıradadır. Tembelliğin yüz bulmuş halidir. Şükür bilmez insanları bataklığa sürükleyen ve sonu hüzün olan bir aşktır rahatlık. Bu yasak aşk insanı erdemli kılan diğer duygularla kan davası içindedir. Öyle ki, ferdi hayatla beraber toplumsal hayatı da baltalar. Rahatını düşünenler yüzünden rahatsız olur dünya !
Günümüzde bir yaşam biçimi haline gelen rahatlık hastalığı , insanı ve toplumu zamanından önce yıpratır. Söylendiğinin aksine çalışan değil çalışmayan, aktif olan değil pasif olan paslanır. Bu gerçeği bilenler rahatına kıyarak yerinde de dursalar kıpırdanırlar. Zaman hızla akıp geçerken hep bir üst basamağa geçmeye gayret ederler. Çünkü bu hayat tırmanılması gereken bir merdiven olarak verilmiştir. Thomas Huxley bunu ne güzel ifade eder ; ‘’ Bu hayat bir merdivendir. Merdivenin basamağı üzerinde istirahat edilmez. Sürekli, insanın bir ayağını daha yükseğe koyup yukarılara tırmanması gerekir.’’ ‘’Edison, çok önemli icatlara imza atmış bir insandı. Bu hızlı temposuna ayak uydurabilen asistan bulamıyordu. Bir gün, çalıştığı katın eski sedirine uzandı ve asistanına dedi ki : ‘’ Artık gözlerimi açamıyorum, uyku beni müthiş bir biçimde kuşattı. Beni yarım saat sonra uyandır . ‘’ Yarım saat sonra , Edison’un derin uykusuna dikkat çeken asistanı, onu uyandırmaya kıyamadı; bir saat sonra uyandırdığında ise, artık işinden kovulmuştu. Edison , çok kızmıştı: ‘’ ne hakla benim yarım saatimi çaldın?’’ (1) Rahatlığa yenilmeyenler işte böyle başarıyı yakalayıp zamana adını kazıyanlardır. Çünkü onlar dünyanın rahatlık değil , çalışma ve mücadele diyarı olduğunu bilmişlerdir.
Rahatlığın ulaşılacak hedef olarak sunulduğu bir dünyada yaşıyoruz. Rahatlık hastalığı o kadar yayılıyor ki , her normal insan doğduğu anda beyninde nörönları hazır olarak buluyor. Kapitalist kurumların ‘’ siz oturun biz sizin yerinize hallederiz’’ tuzakları ile hastalık daha da artıyor. Bir çok şey akletmeden atalardan(!) öğreniliyor . Bu durum yeni alınan bilgisayarda yazılımın yüklü halde gelmesine benziyor. ‘’Ağzım balık yesin ama ayağım suya değmesin’’ düşüncesi hayatın özüne üflendikçe rahatlık hastalığı daha da artıyor. Rahatlığın al benili bulvarında yürüyenler hayatına yıllar katarken yıllarına hayat katamadan ömrünü tüketip gidiyor. Oysa ki bir büyük ne güzel söylüyor; ‘’ Rahat zahmette, zahmet rahattadır.’’
Rahatlık değerlerin erozyonuna da sebep oluyor. Rahatlığın ön planda olduğu büyük evler yapılırken aileler küçülüyor. Son sistem cihazlarla donatılmış hastaneler yapılırken sağlıklı insan sayısı daha azalıyor. Aya gidebilecek kadar hızlı ve konforlu araçlar üretilirken yan komşuya ulaşılamıyor. Her an elinizin altındaki becerikli telefonlar ile konuşmalar durmadan artarken iletişim de azalıyor. Rahatlık için rahatsız uşaklar tutuluyor. Hazır yemekler yüzünden yemek yapmanın zevki dahi unutuluyor. Güzel evler yapılıyor ama yuva olamıyor. Yerden çok yüksek bu rahat (!) evlerde oturarak toprağın kokusu dahi unutuluyor. Bu rahatperestler deste ile kredi kartı da taşısalar , sonunda rahat olan ama mutlu olmayan insanlar oluveriyor. Kapitalist ahlakın durmadan medya aracılığı ile yücelttiği ‘’sürekli rahatlık’’ düşüncesi hayatı içten içe kemiriyor. Yaşadıkları tembelhanelerde rahatı için havayı bile temizleyenler ruhlarının kirinin farkına varamıyor. Ve insanoğlu rahatlık uğruna varlıklarını arttırırken, değerlerini azalttığı bir zamana doğru yol alıyor.
‘’Bir kurbağayı sıcak su dolu bir kabın içine atın hemen kendini dışarı atacaktır. Ama normal bir suyun içine koyun ve ateşi yavaş yavaş artırın göreceksiniz ki kurbağa hayatını kaybedinceye kadar o kabın içinden çıkamayacaktır. İşte bu gün rahatlık bölgemizde her geçen gün suyumuzun ısındığının ve her geçen gün mutsuzluğa başarısızlığa ve ölüme doğru gittiğimizin maalesef farkında değiliz.’’(2) Çünkü rahatlık hastalığına tutulan insan tembelleşip miskinleşiyor ve işe yaramaz bir varlık haline dönüşüyor. Bir araştırma sonucuna göre bir sirkin kafesinde yaşamaya ve önünde her zaman hazır yiyecek bulmaya alışmış olan arslanlar, ormana salıverildiklerinde açlıktan öldükleri gözlenmiştir. Çünkü bazı tıbbi deneyler için sürekli rahat labaratuar ortamında tutulan ve zamanla ortamın şartlarına alışan fareler alıştıkları bu ortamın dışında yaşayamamışlardır.
Rahatlık uğruna hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan rahatizma hastaları, ona ulaşmak için nefes nefese koşarlar. Rahatlığın birine ulaştıktan sonra bir diğeri için yeniden koşu başlar. Rahatlık uğruna rahatlarından olup , bu uğurda kısacık yaşamlarını bitirirler. Çünkü onlar armut piş ağzıma düş anlayışının girdabına yakalanmışlardır. Fakat o girdapta debelenirken bir noktayı gözden kaçırmışlardır ki, sonsuz rahatlık ancak cennete özgüdür !
1) Doğru Düşünme Ve Başarma Sanatı ; Vehbi VAKKASOĞLU
2 ) Hayata Gülümse ; Sıtkı ASLANHAN
Aydın UZKAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder