22 Şubat 2013

Rahatizm Hastalığı

Rahatlık  insanoğlunun hedefine varmasına engel olan  zaaflarından birisidir. Hayatta  vazgeçilmesi zor olanlar listesinde birinci sıradadır. Tembelliğin yüz bulmuş halidir. Şükür bilmez insanları bataklığa sürükleyen ve sonu hüzün olan bir aşktır rahatlık. Bu yasak aşk insanı erdemli kılan diğer duygularla kan davası içindedir. Öyle ki,  ferdi hayatla beraber toplumsal hayatı da  baltalar. Rahatını düşünenler yüzünden rahatsız olur dünya !

Günümüzde bir yaşam biçimi haline gelen rahatlık hastalığı , insanı ve toplumu zamanından önce yıpratır. Söylendiğinin aksine  çalışan değil çalışmayan, aktif olan değil pasif olan paslanır. Bu gerçeği bilenler  rahatına  kıyarak yerinde de dursalar kıpırdanırlar.  Zaman hızla akıp geçerken hep bir üst basamağa geçmeye gayret ederler. Çünkü bu hayat tırmanılması gereken bir merdiven olarak verilmiştir. Thomas Huxley bunu ne güzel ifade eder ;  ‘’ Bu hayat bir merdivendir. Merdivenin basamağı üzerinde istirahat edilmez. Sürekli, insanın bir ayağını daha yükseğe koyup yukarılara tırmanması  gerekir.’’ ‘’Edison, çok önemli icatlara imza atmış bir insandı. Bu hızlı temposuna ayak uydurabilen asistan bulamıyordu. Bir gün, çalıştığı katın eski sedirine uzandı ve asistanına dedi ki : ‘’ Artık gözlerimi açamıyorum, uyku beni müthiş bir biçimde kuşattı. Beni yarım saat sonra uyandır . ‘’ Yarım saat sonra , Edison’un derin uykusuna dikkat çeken asistanı, onu uyandırmaya kıyamadı; bir saat sonra uyandırdığında ise, artık işinden kovulmuştu. Edison , çok kızmıştı: ‘’ ne hakla benim yarım saatimi çaldın?’’ (1) Rahatlığa yenilmeyenler işte böyle başarıyı yakalayıp zamana adını  kazıyanlardır. Çünkü onlar dünyanın rahatlık değil , çalışma ve mücadele diyarı olduğunu bilmişlerdir.

Rahatlığın ulaşılacak hedef olarak sunulduğu bir dünyada yaşıyoruz. Rahatlık hastalığı o kadar yayılıyor ki  , her  normal  insan  doğduğu anda  beyninde  nörönları hazır  olarak  buluyor. Kapitalist kurumların  ‘’ siz oturun biz sizin yerinize hallederiz’’  tuzakları ile hastalık daha da artıyor.  Bir çok şey  akletmeden  atalardan(!) öğreniliyor . Bu durum yeni alınan bilgisayarda yazılımın yüklü halde gelmesine benziyor. ‘’Ağzım balık yesin ama ayağım suya değmesin’’ düşüncesi hayatın özüne üflendikçe rahatlık  hastalığı daha da artıyor. Rahatlığın al  benili  bulvarında  yürüyenler  hayatına  yıllar  katarken   yıllarına  hayat katamadan ömrünü tüketip gidiyor. Oysa ki bir büyük ne güzel söylüyor; ‘’ Rahat zahmette, zahmet rahattadır.’’ 

Rahatlık  değerlerin  erozyonuna da sebep oluyor. Rahatlığın ön planda olduğu büyük  evler  yapılırken  aileler küçülüyor. Son  sistem  cihazlarla donatılmış hastaneler  yapılırken  sağlıklı insan sayısı  daha azalıyor.  Aya gidebilecek  kadar  hızlı ve konforlu araçlar  üretilirken yan komşuya ulaşılamıyor. Her  an  elinizin altındaki becerikli telefonlar  ile konuşmalar durmadan artarken iletişim de azalıyor.  Rahatlık için  rahatsız  uşaklar tutuluyor. Hazır yemekler yüzünden yemek yapmanın  zevki dahi unutuluyor.  Güzel evler yapılıyor  ama yuva olamıyor. Yerden  çok yüksek bu  rahat (!) evlerde  oturarak toprağın kokusu dahi  unutuluyor.  Bu rahatperestler deste ile kredi kartı da taşısalar , sonunda rahat olan ama mutlu olmayan insanlar oluveriyor. Kapitalist ahlakın durmadan medya aracılığı ile yücelttiği ‘’sürekli rahatlık’’ düşüncesi hayatı içten içe kemiriyor. Yaşadıkları tembelhanelerde rahatı için havayı bile temizleyenler ruhlarının kirinin farkına varamıyor. Ve insanoğlu rahatlık uğruna varlıklarını  arttırırken,  değerlerini  azalttığı bir zamana doğru yol alıyor.

‘’Bir kurbağayı sıcak su dolu bir kabın içine atın hemen kendini dışarı atacaktır. Ama normal bir suyun içine  koyun ve ateşi yavaş yavaş artırın göreceksiniz ki kurbağa hayatını kaybedinceye kadar o kabın içinden çıkamayacaktır. İşte bu gün rahatlık bölgemizde her geçen gün suyumuzun ısındığının ve her geçen gün mutsuzluğa başarısızlığa ve ölüme doğru gittiğimizin maalesef farkında değiliz.’’(2) Çünkü  rahatlık hastalığına tutulan insan tembelleşip miskinleşiyor  ve işe yaramaz bir varlık haline dönüşüyor. Bir araştırma sonucuna göre bir sirkin kafesinde yaşamaya ve önünde her zaman hazır yiyecek bulmaya alışmış olan arslanlar, ormana salıverildiklerinde açlıktan öldükleri gözlenmiştir.  Çünkü bazı tıbbi deneyler için  sürekli  rahat labaratuar ortamında tutulan ve zamanla ortamın şartlarına alışan  fareler  alıştıkları bu ortamın dışında yaşayamamışlardır.

Rahatlık uğruna hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan rahatizma hastaları,  ona ulaşmak için nefes nefese koşarlar. Rahatlığın birine  ulaştıktan sonra bir diğeri için yeniden koşu başlar.  Rahatlık uğruna rahatlarından olup , bu  uğurda kısacık yaşamlarını bitirirler. Çünkü onlar armut piş ağzıma düş  anlayışının  girdabına  yakalanmışlardır. Fakat o girdapta debelenirken bir noktayı gözden kaçırmışlardır ki, sonsuz  rahatlık ancak cennete özgüdür !

1) Doğru Düşünme Ve Başarma Sanatı ; Vehbi VAKKASOĞLU
2 ) Hayata Gülümse ; Sıtkı ASLANHAN

Aydın UZKAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder