- Hacım, mahallemizde 2 yetimi evlendiriyoruz. Düğün masrafını, mahalleli yapacak. Kumaşları da sizden alsak.
- Haftaya kızla birlikte gelin!
Onlar çıkınca oğlu sorar:
- Baba, haftaya gelecekler hep ipekli. Kenarda köşede kalmış ve modası geçmiş olanlardan verseydik ya.
- Ah oğlum! Şu anda tüccar olan baban da yetim büyüdü. Annen hâlâ o zamanı hatırlar ve der ki: "A efendi! Gelin olurken alamadığım o al basmalardan şimdi yok mu hiç? Hâlen gözümde tütüyor!"
O ara bir telefon gelir, konuşan oğlunun rengi solar.
- Hayırdır, bir aksilik mi var?
- Baba! Gemi fırtınaya yakalanmış. Malların bazılarını denize bırakmışlar. Yandık!..
Baba da şöyle der:
- Böyle olmaması lâzımdı!
Oğlu o malları Trabzon'dan almaya gittiğinde: "Biz bir tehlike atlatmadık." derler. Oğlu Trabzon'dan telefonla babasına müjde verir. Ama babanın verdiği cevap yine şaşırtıcıdır:
- Biliyordum. Biliyordum.
- İyi ama baba, nerden biliyordun?
- Oğlum, ben şimdiye kadar her sene zekâtımı verdim. Yüce Allah; "Zekâtı verilen malı, ben muhafaza ederim!" buyurmuyor mu?
İki gün sonra evlenecek yetim kız gelince; "Kızım hangi kumaşları beğenirsen oradan al!" diyen Hacı Bilâl, parasını almayarak, yetimi ve yakınlarını sevindirir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder