03 Mayıs 2016

Ayva Çiçek Açmış Yaz mı Gelecek



Dalgasız, durgun bir deniz nasılsa, öylesine sakin bir gün. Yaprak kıpırdamıyor. Güneş bütün yüzünü koymuş karşımıza. Sıcaktan kavruluyor bahçe. Erik ağacının altındayım. Elimde bir bardak, çayımı yudumluyorum. Haziran sabahının güzelliği içime doluyor birden. Soludukça soluyorum bu sıcaklığı.

Bir gün önceki akşamdan kalma bir yorgunluk var biraz üzerimde. "Damdaki Kemancı" filmini izlemiştim bütün gece. Etkileyici, büyüleyici sahneler etkilemiş olacak ki, ayrılamamıştım ekranın başından. Uykum geldikçe, yüzümü yıkadım durdum. Filmin bitiminde ise uyku tutmadı bir türlü. Çaresiz, rasgele bir kitap çektim kitaplıktan. "Dağlarca" çıktı karşıma. Okudukça okuyasım geldi şiirleri. Her biri, büyüyüp gelişti içimde:

"Düşüne düşüne buldum
Yıldızlar silinirken gece yansı
Ayaklarımda bir büyür bir uzar
Bu ağrı nedir
Toprağın ağrısı"

Elma ağacı da dinliyor okuduklarımı. Birkaç kelebek kıpraşıyor yapraklarının arasında. Sonra arılar geçiyor vızıldayarak. Ayrımsız, hepsini de sevmiş ağaç. Sıkı fıkı bir dostluk gibi görünüyor karşıdan. Ağaçta, yaprakta bir paylaşım var sıcacık. Doğa paylaşıyor, her şeyini, her canlıyla.

"Bu vakitsiz inen yaz, erken inen akşamla,
Kapanmış panjurlara dayayarak başını,
Dinle, solgun bahçenin kalbe anlattığını,
Ağacın yaprak yaprak, havuzun damla damla" '

Ziya Osman Saba

Öğleye doğru, gölgeyi seviyorum. Gölge de beni. Karıncalar geçiyor ayak uçlarımdan. Küçük olduklarına bakmayın sakın. Ne büyük işler başarırlar yaz boyu. İnsanlara örnek olmak istercesine çalışkan, direngen ve yardımlaşan...

Çocukluğumun günlerini anımsıyorum bir an. Şu sessiz duran kümesi, horozun kabadayı sesini duyuyorum sanki. Tavukların gıdıklamasının ardından hemen kümese dalardık kardeşlerimle. Bir türlü paylaşamazdık o sıcak yumurtaları. Şu kümesin yanında duran nanelerse arsız insanlar gibidirler. Öyle kokusuna, duruşuna kanmayın sakın. Toprağa öyle bir saldırırlar, öyle bir tutunurlar ki, ayrık otlarına benzetirim onları. Üst yaprakları güneşi kucaklarken, alt yapraklan saranp soluverirler hemen. Kuruyan o yapraklar yok mu, yaşlı insanların yüzü gibidir. Kıvnmkıvnm, çizgi çizgi, sarkık yanaklı...

Bahçe kapısının hemen yanında duran ayva ağacına da değinmeden edemeyeceğim. Bir başka açar o; sıcağı bedeninde tam duyduğunda. Boşuna dememişler, "ayva çiçek açmış, yaz mı gelecek" diye. Haber eder çiçeklerinin dudakları; seslenir bir sabah sıcağının içinden.

Yaz günleri sabaha uyanmak, bir serçe gibi dingindir bende. Camdan giren güneş ayaklanma dokunur önce, çekiştirir durur kalkmam için. Bir sevinçle kalkarım yaz sabahlan yataktan. Bir dua gibi mi desem, ya da parıldayan bir ışık mı?

Dört mevsimin her biri elbet ki bir başka güzellik taşır yüreğinde. Yaşam elbet ki, hepsinde de anlamlıdır. Doğanın zaman içinde buluştuğu sevgililerdir bence mevsimler. Sevinçlerimiz, onların güzel anlarında çıkarlar ortaya. Bir kartal gibi süzülür sonra da gökyüzünden. Adil İzci bu sevinci bir şiirinde şöyle yansıtır: "Benim her uyanınca sevincim
Gök altmda bulmamdan bütün evleri"

Yaz gelince uyanan yalnız doğa değildir. Pencereler de uyanır, bir gıcırtıyla atarlar kışın uyuşukluğunu üzerlerinden. Açılırlar ardına kadar artık. Çeşitli müzikler yayılır kanatlarından. Birinde, "Kız Sen İstanbul'un Neresindensin" çalarken, öbüründen, "Mihriban" türküsü uzanıp gelir kulaklannıza. Belki de bu yüzdendir ağaçlann dallanm çoğalttığı. Her müzik başka yerlere götürür sizi. Özdemir Asaf ın şu dizelerinde seslendiği gibi: "Her şarkının götürdüğü yer başka,

Hepsi başka başka sinmiş içime,
Biri, Büyükdere'ye götürüyor,
Biri on altı yaşımın Kadıköy'üne,
Kimse sevgimi bilmez şarkısı
Eskiden ağlatırdı beni;
Şimdi düşündürüyor."

Erik ağacı eğildikçe eğiliyor üstüme. Ayakkabılarımı çıkanp, öyle basıyorum toprağa. Özgürce bakışıyorlar parmaklarım. Sonra suyu açıyorum. Suluyorum her yanı. Ağaçlann köklerini göllendiriyorum iyice. Nasılda seviniyorlar. Çocuklar gibi zıplıyorlar yerlerinde. Böcekler, nerden çıktılar öyle? Suya koşuşuyorlar sevinçle. Kelebekler, arılar, kertenkeleler... Ben biraz uzaklaşınca da kuşlar... "Korkmayın " diye sesleniyorum hepsine. Nasıl inansınlar ki? Haksız da değiller hani! İnsanlığımız hakkında...

Yaşam böyledir işte. Zamanın sırtında bir yolcu gibi. Yalnızlıklar, hüzünler ve sevinçler. Hepsi, hepsi bir arada. Yaşadığınız gibi, bir yaz sıcağında yalnızlıkları bir tek sesler bölebilir. Ve Orhan Veli gelir şiiriyle yanıma: "Bilmezler yalnız yaşamayanlar,

Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler."

Kendi düşüncesi insanı zorda koyar mı? Bir yaz sıcağında çokça rastlanır bu duruma. Uyuşukluktan söz ederiz köşeye sıkışınca. Oysa kendini olgunlaştırmış bir düşünce yapısı böylesi zorlara düşmez hiç. Sıcak ya da soğuk, ne fark eder ki dingin bir beyin için? Kendi açımdan çıkmazlara kapatmışımdır günlerimi. En büyük düşmanlarımızdan biri olan yalnızlık yaklaşamaz bana. Bazen karıncalara katlinim, bazen de arılara... Kitaplanm, alışmışlardır her an yerlerinden çıkmaya.

Romatizmalanm, şu sıcakta en mutlu onlardır sanırım. Uykuya bir daldılar mı, kışı bulur nerdeyse. Ne yağmurlar, ne rüzgarlardı öyle. Üşüdük üşüdük, sokulduk birbirimize. Sevilmez mi hiç yaz sıcağı. Bu kadar mutluyken yoksullar. Bedenim ne kadar rahat şu yaz sıcağında. Böylece ağaçtan ağaca koşuyor ayaklarım. Acılarımı, sevinçlerimi paylaştığım dostlanm onlar. Yazdıklanmı önce onlara okurum. Yapraklannı hışırdatmaları güzel bulduklannı gösterir. Bir incir tatlılığında gülümserler bana. Komşularsa hayretle izlerler bu durumu.

Şarkılar dedim, pencerelerden sarkan. Gün batımında beni hep çekiştiren. O şarkı ki, dinlemekle doyamadığım. Unutmak kolay mıdır hiç? Bir yaz sıcağında akan terinizden bile uzatır başını. Her çevirdiğiniz albüm sayfası uyandırıverir geri geçmişi. Bir bahçe gibidir yaşam. Yeşili, grisi, sarısı, turuncusu ile uzanır her dalı. Sessiz dudaklarla konuşursunuz çoğu kez. Ara sıra, bir konuk gibi gelip, gidiverirlergeri.

Bu yaz sıcağı bir dostu daha anımsatıyor bana : Şeyh Amca. Nedense hep yaz gecelerinde bir araya gelirdik onunla. Geceler yetmezdi. Okuduğum şiirleri şarkı olarak okurdu o. Müzikle birleşen dizeler, üstünü değişmiş bir başka güzele dönüşürdü bir anda. Gülümsedikçe, o da gülümserdi kır bıyıklarının altından. Yaz sıcağı bir dostluktu bu. Nerede şimdi öyle özlü insanlar? Bir küçük sohbet bile sıkıyor çoğunu. Öykülerden, şiirlerden, romanlardan hiç söz bile edemiyorsunuz. Paylaşamıyorsunuz içinizdekileri. Ne varsa yoz bir uğraşı onların ki. Çal oynaşınla geçiyor yaşamları. Yaz gecelerinin gizemli fısıltılarını duymak kim, onlar kim?

Eski İstanbul'u anlatırdı çok sevdiğim bir dostum da. Vapurun suları köpürte köpürte Moda Iskelesi'ne yanaşması, Kayıkhane önündeki sandallar, şemsiyeli bayanlar, fötr şapkalı erkekler... Hepsi, hepsi yeniden yaşanırdı aramızda. Adil İzci'nin bir şiiri takılıyor usuma yine:

"Güneşli çok eski bir haziran da,
Ve gözlerim boyuna kamaşıyordu:
Hiç unutulmuyor sevgi anları."

Yaz geceleri üzerinde fazlaca kaldığımı söyleyeceksinizdir elbet. Bu erinç, anlam dolu bir kazan gibi. Sabaha kadar açık duran o penceremi seviyorum. Odam oksijen doluyor. Ciğerlerimse bayram yeri. Bana el eden yıldızları seyrederken mehtaba dokunuyor gözlerim.

Aşklarımız böyle gecelerde yola çıkarlarmış. Aşk ayı derdi bir şair dostum hazirana. Ve eklerdi ardından: "Temmuz da ısınan yüreğimi yerinde durduramam hiç." Aslmda, aşık olacak yürek, günleri, ayları pek düşünmez sanırım. Anlık bir tutulma sürükler götürür sizi.

İlk yaz diyorum ben de hazirana. Sıcakların iyice üstümüze çullanmadığı bir zamandır o. Fakat, tekrar yinelemek istiyorum ki, "severim sıcakları, ne kadar yakıp kavursa da." Sevimlilik yönünden de yaz mevsimi öne çıkar hemen. Denizle o buluşturur bizi. Mavi sularında hayaller kurduğumuz.

Kış böyle midir ya? Buz tutar elleriniz, yüzünüz. Ne yana baksanız bir kuruluk, bir sessizliktir. Evden dışarı çıkmaya korkarsınız çoğu kez. Lapa lapa kardır belki de sizi ona tek bağlayan. Yazı olduğu gibi kışı sevenlerde vardır. Kişiye göre değişir bu sevgi. Üşümek, ıslanmak, yağmurun sesini dinlemek hoşuna gidebilir bazılarının. Ben, nasıl ki yazı kendime yakın buluyorsam.

Sonbahar, kış, ilkbahar, yaz. Hiç fark yok belki de birbirinden. Önemli olan kişinin mutluluk duyabilmesidir. "Bir insanı sevmekle başlar her şey" der Sait Faik. Ne fark eder ki, hangi ayda, hangi günde doğduğu. Mutlanmak, yaşamın tadına varabilmektir gerçek. Orhan Veli'nin şu dizelerinde anlattığı gibi:

"Ve kır melekleri
Şarkılarını söyleyip
Raks ederken ekin tarlalarında
Göze görünmeden,
Fakat neden, mavi gökyüzlerine
Genişlerken ağustos böceklerinin sesi,
Kuşlar yine onun türküsünü söyler

Yalçın YÜCEL

Mevsimler Dergisi 3. Sayısından
Dergiyi Ücretsiz Okumak İçin:
www.mevsimler.org

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder