Ömür nedir sorusunu cevaplardım gökyüzüne her baktığımda; bir türlü aradağım cevabı veremezdim, ta ki şiirini yazana dek…Yandığım ocakta savruldum, kanat çırptım. Her insan bir simurgmuş meğer. İnsan yüzlari topladım elli yıl boyunca, her biri bir destan parçasıydı. O yüzlerle uçmaya başladım. Şair, şiir uçurumlarını kendi yaratan adamdır, hala şiirde kanat çırparım. Simurgname’min öyküsü, kokusu şiirlerime dağılmış. Dostların dilinde dolandıkça kanadım güçlenir.
Simurgun hikayesine gelince…
Kuşların hükümdarı olan Simurg (Zümrüd-ü Anka, Kaknus ya da batıda bilinen adıyla Phoenix), Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir...
Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında herşey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi... İstek, aşk, marifet, istisna, tevhid, hayret ve yokluk vadileri...
Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş...
“Aşk denizi”nden geçmişler önce... “Ayrılık vadisi”nden uçmuşlar... “Hırs ovası”nı aşıp “kıskançlık gölü”ne sapmışlar... Kuşların kimi “Aşk denizi”ne dalmış, kimi “Ayrılık vadisi”nde kopmuş sürüden... Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle...
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp...
Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış)...
Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış...
Baykuş yıkıntılarını özlemiş...
Balıkçıl kuşu bataklığını...
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi “şaşkınlık” ve sonuncusu Yedinci Vadi “yok oluş”ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye ‘otuz kuş’ kalmış.
Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: Farsça "si", "otuz" demektir... murg" ise "kuş"...
Simurg'un yuvasını bulunca öğrenmişler ki; "Simurg - otuz kuş" demekmiş. Onların hepsi Simurg'muş. Her biri de Simurg'muş. 30 kuş, anlar ki, aradıkları sultan, kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.
Simurg Anka'yı beklemekten vazgeçerek, ‘şaşkınlık’ ve ‘yokoluşu’ da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız. Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır...!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder