05 Mayıs 2016

Bir Mucizenin Hikâyesi

Eğer yaz aylarında sadece dinlenme amaçlı seyahat edecek olsaydım, eminim ki Hindistan, Pakistan, Sri Lanka, Tayland yada Nepal gibi ülkeler benim listemin değil baş sıralarında, içinde bile yer almazdı. Belli aylarda, yerli halkının soğuk bölgelere kaçmaya çalıştığı muson iklimi özellikleri gösteren bu ülkeler, boğucu yaz günlerinde dayanılmaz olurlar. Ama ben o yaz da, yine çalışmak zorundaydım ve seçme şansım yoktu. Aksine çalışıyor olduğum için şükrediyordum. Bavulumu alıp uçağa bindiğimde bu seyahatin bana yaşatacaklarından, ruhumda yapacağı değişikliklerden tamamen habersizdim. Belkide mucizelere açılmam, onları farketmem böyle başlamıştır.

Dört ülke oratak yapımı oldukça büyük bir prodüksiyon hazırlanmıştı. Filmin bir kısım çekimleri Karachi de tamamlandıktan sonra ekibimiz Sri Lanka ya geçti. Ben onlarla gitmek yerine üç günlüğüne Bangkok'a gitmeyi, kıyafetlerimi oradan almayı tercih ettim. Nede olsa bu flimde büyük bir rekabet vardı. Manila' nın Şimşekleri beş kızın başrolünü paylaşyığı bir aksiyon filmiydi. Oyuncular Bangladeş, Nepal, Sri Lanka, Pakistan ve Türkiye'den alınmıştı. Ortak yapım olduğu için ülkelerin farklı şekilde filme katkıları vardı, sadece Türkiye hariç. Ben adeta Pakistanı temsil ediyordum. Bu yüzdende elimden gelen herşeyin en iyisini yapmalıydım. Bu Bangkok seyahatinin beni hasta edeceğini hiç hesaba katmamıştım.
****

Çekim öncesi Sri Lanka' da bir hastanede dört gün yatıp epeyce bir serum aldım. Burası alışılmamış, yanyana bangalowlardan meydana gelmiş yeşillikler içinde farklı bir hastaneydi. Kendimi yaban ellerde ama hastane ortamında hissetmemek bana iyi gelmişti. İyileşebilmiş, hatta çekimler tamamlandıktan sonra Hindistan'a geçmeyi bile kabul etmiştim. Çok tanınmış Hintli bir ailenin kızının düğününe davetliydim. Daha oraya varır varmaz tekrar hastalanacağımı bilmiyordum.
****

O gün Mumbai her zamanki sıcak ve nemli günlerinden birini daha yaşıyordu. Rikşalar yollarda tozu dumana katarak gürültü ile gidip gelirken, satıcılar seyyar tezgahlardaki meyve ve sebzeleri, gün bitmeden elden çıkarmanın yollarını arıyordu. Sabırsız trafiğin sesi, insanların birkaç Rupi için yaptıkları uzun pazarlıklara ve satıcıların hararetli seslerine karışmıştı.

Üç küçük çocuk burunlarını çekerek çelebi tezgahının önünde durmuş, havayı kokluyor, bu turuncu renkli sıcak şekerli tatlıları, nasıl yapıpta mideye indirivereceklerinin hesabını yapıyorlardı. Şeker kamışı suyu sıkan seyyar arabaların önlerinde kuyruklar oluşmuştu.

Cadde boyunca sıralanmış küçük büfe ve tezgahlardan etrafa, kendilerine has kullandıkları yağ ve baharatların karışımıyla ortaya çıkan, eğer aç iseniz sizi cezbedecek ama toksanız pekde içinize çekmeyi istemiyeceğiniz o inanılmaz çeşitteki sokak yemeklerinin; Panipurilerin, bhelpurilerin, kebapların dayanılmaz kokulan yükseliyordu.

Kutsal inekler yolun ortasında salınıyor, kontrolsuz trafik etraflanndan dolaşıyordu. Bunlar mutlu ve sakin ineklerdi. Tabi sık sık kendileri ile yemekler arasında mekik dokuyan sineklere sinirlenip kuyruk sallayarak kovma çabalarını saymazsak.

Kimilerinin neşe kaynağı diye adlandırdığı, birçoklarına göre yoksulluğun kara deliği olan bu geniş yelpazeli şehir, ülkenin geleneksel güneşinin ve tozunun, renkli renksiz herşeyin üzerine inmesiyle beyaz ve gri tonların hakimiyetinde, o meşhur Hindistan tablosunu çizmişti.

Haziran ayının ilk günleriydi ve bu manzara pekde uzun sürmedi. Son hızla kara bulutlar gökyüzünü kaplayıverdi. Gök gürültüsü ve sağnak yağmurun sesi, çılgın trafiğin gürültüsünü bastırmıştı. Muson mevsiminin ilk yağmuru, telaşla koşuşturan bu esmer derili, zayif insanların üzerine boşalıverdi. Öyleki çok geçmeden caddedeki su seviyesi diz seviyesinin üstüne yükseldi. Bu tür tropikal yağmurları tanımayanlar bu üç, beş dakikalık hızlı değişimden bir afetin gelmekte olduğunu sanabilirler.

Misafiri olduğum ailenin özel arabalarından birisinin arka koltuğunda iki büklüm olmuş, aynen böyle düşünüyordum." Kıyamet günü mü gelmişti ? Bir yandan dayanılmaz ağrılar, diğer yandan gök gürültüsü ve şimşekler... Ya benim yada dünyanın sonu!" diye iç geçirdim. Kötü sulardan olmalı mikrop kapmıştım. Vücudumun hiç direnci kamamıştı. İyileşmiş ama yeniden hastalanmıştım. Yanımda düğüne davetli misafirlere tahsis edilmiş görevli genç bir bayan, ön koltuktada yine görevli gençten bir çocuk oturmaktaydı. Birden bir sarsıntı oldu. Araba stop edip durdu. İsmi Raju olan genç çocuk; "Lanet olasi yağmur" dedi kırık ingilizcesiyle" Birde bu eksikti"

Şoför defalarca gaza bastı ama makinenin boğulma sesinden başka birşey duyulmuyordu. Arabanın bu su seviyesi içinde daha fazla ilerlemesine imkan yok gibiydi.
Şoförün Raju ile bir sure Hintçe konuştuğunu duydum. Merak içinde yanımdaki bayana baktım.

Mona " Buraya kadar " diyor" diye açıklamada bulundu. İngilizcesi çok iyiydi. Aksanı yok denecek kadar azdı. 'Bu araba bu kadar suyun içinde daha fazla gitmezmiş. Bizi Rikşalara transfer edecek"
*Devamı var.

Nazan SAATÇİ

Mevsimler Dergisi 3. Sayısından
Dergiyi Ücretsiz Okumak İçin:
www.mevsimler.org

1 yorum: