10 Mayıs 2016

Karagöl’den Heba’ya

Karlar erimeye başlayıp, çiçekler açtıkça bitmek bilmeyen Karadeniz sevdamız kıpırdanmaya başlar içimizde. Çamlıhemşin'de çok sevdiğimiz bir aile dostumuz olan; Ali, aynı zamanda bölgeyi de çok iyi tanıyan bir turizm firmasının sahibi. Her yıl olduğu gibi yine bizi arayıp; tarih ve güzergah hakkında bilgi verdi. Ve topladık çantamızı, aldık kamp malzemelerimizi, on beş kişilik bir ekiple Trabzon'da buluşup düştük yollara. Yolculuğumuz on gün sürecekti ve yer yer kamp kuracak, yeri geldiğinde pansiyonda kalacaktık

Memleketimim her köşesi ayrı bir güzel ancak söz konusu olan Doğukaradeniz, yaylalar oldu mu kelimeler yetmez anlatmaya. Ancak içlerin de biri var ki doğası ve insanıyla büyüledi beni. Onu anlatacağım sizlere. Adı Heba Yaylası.

Etkinliğimize güneşli başladık altıncı günün sabahında. Öğleden sonrasını yağmurlu gösteriyordu hava tahmin raporları. Dağların başı dumanlanmıştı teyit etmek istercesine. Önce Artvin'in ilçesi olan Borçka'ya oradan da yaklaşık otuz beş kilometre mesafe de olan Heba Yaylası'na gitmek için Karagöl Milli Parkı'na gitmemiz gerekiyordu.

Karagöl Milli Parkı'nı daha önceki gelişlerimizde görmek nasip olmamıştı. Bu sefer daha bir şanslıydık önce ki seferlere oranla. Uzun mesafelerde, transferimizi yapan araçtan inip önce seyre daldık bizleri büyüleyen zümrüt renkli manzarayı. Milli Park etrafına yaptıkları parkurda yürüyüş yapıp biraz fotoğraf çektik. Arzu edenlerimiz gölde kayıkla dolaştı.

Ardından sıra geldi biraz çetin olan yayla yoluna. Ancak yüksek araçlarla çıkılabilecek olan yaylaya benim tercihim yürüyerek çıkmaktan yana. Çünkü yol boyu rengârenk çiçekler, mevsim itibari ile coşarcasına akan şelaleler eşlik ediyor. Yayladan gelen araca eşyalarımız yüklendikten soma başladık Karagöl'den yedi kilometre mesafede olan Heba Yaylası'na ince, uzun virajlı yollarda yürümeye. Yolun dörtte üçlük bölümünü henüz yürüyebilmiştik ki pansiyonun işletmecisi Erhan bizi almaya geldi, Güneş batımma yetişebilelim diye.

Yaşadığı yerle son derece ilgili olan Erhan gidene kadar yöredeki endemik türler, yaşayan hayvanlar.... hakkında bilgiler verdi. Sohbetimizde en çok söylediği şu söz ilgimi çekti "Bizim yolumuz kötü ve uzak. İnsanların bizi tercih etmesi için iyi bir sebebimizin olması lazım. Yemeğimiz, pansiyonumuz güzel olmalı." Artık sadece yaylayı değil pansiyonu ve yemekleri de merak eder olmuştum.

Bir gürcü yaylası olan heba; 2500 metre yükseklikte Karçal Dağları'nın karşısında bir sırtta yer alıyor.

Yaylaya ulaştığımız da Güneş Hopa üzerinden batmaya hazırlanıyordu. Havanın biraz bulutlu olması sebebi ile kimi zaman bir bulut denizine, bulutların aradan kalkması ile kimi zaman sanki bir yangın yerine bakıyorduk.

Yaylada isteyenlerimiz pansiyon da, isteyenlerimiz çadır kurup kalacaktı. Ben mi? Tercihimi pansiyon olan yerde hep pansiyondan yana kullanırım.

Güler yüzü ile Saniye Abla karşıladı bizi. İnanın bu kadar sıcak, samimi, doğal bir yer beklemiyordum. Ve tabii yemekleri bu kadar güzel olabilecek bir yer asla. Beklentimin kat kat üstünde bir yer çıktı. Mükellef bir sofrada yenilen yemek sonrasında soba kenarında oturup çekirdeklerimizi çitlerken sohbetlerimiz daha keyifli akşamımız daha güzel geçti onlarla. Günün yorgunluğunu attığımız tertemiz yataklarımızda sabah erkenden uyandık. Bu yaylanın her anı ayrı bir fotoğraf karesi. Aksamı başka, sabahı bir başkaydı ve ölümsüzleştirdim yetişebildiklerimi.

Güzel bir kahvaltının ardından Karagöl’e doğru yürümek için tekrar düştük yollara. Burada trekking meraklıları için Karçal Dağları, Görgit Yaylası ve Beyazsu Yaylasına çok güzel parkurlar mevcut. Alışılmışın dışında alternatif tatil planları yapacaksanız Karagöl’den Hebaya burayı bir düşünün derim.

Işıl Karaçor AKINCI

Mevsimler Dergisi 3. Sayısından
Dergiyi Ücretsiz Okumak İçin:
www.mevsimler.org

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder